22 Kasım 2011 Salı

İNCİLER












PARASIZLIK

İncili Çavuş, İstanbul'da bir ara peş parasız kaldı. Karşıya geçip bir arkadaşından borç para istemeye karar verdi. Ama geçmek için kayıkçıya verecek parası da yoktu. Evinden çıktı, düşünceli bir şekilde iskeleye vardı. Bir kayıkçı, bunu kayığına aldı. Nereye gideceğini sordu. İncili Çavuş sağır ve dilsiz numarası yaparak, eliyle karşıyı işaret etti. Kayıkçı, bunu alıp karşıya geçirdi. Buda başka bir yeri işaret etti. Oraya götürdü. Bir başka yeri gösterdi.

Kayıkçımızın da sabrı tükenmişti. İnciliye verip veriştirmeye başladı. Ama onu da ineceği yere götürdü. incili, kayıktan inerken. konuşmaya başladı

-Gel bakalım kayıkçı evladım. Sen buraya getiresiye kadar bana verip veriştirdin .
Şimdi Karakola gidelim de şu sövdüklerinin hesabını ver Ondan sonra da ben senin hesabını ödeyeyim. . .

Kayıkçı baktı pabuç pahalıya mal olacak, kıyığı da bıraktığı gibi kaçmaya başladı. İncili de böylece, parasızlığını belli etmeden, arkadaşına ulaşmış oldu

*******
İncili Çavuş Kimdir? NÜKTEDAN
İncili Çavuş, Türk mizah kültürünün önemli simalarından birisidir. Kimliği hakkında bilinenler sınırlıdır. İncili Çavuş'a çeşitli bölgeler sahip çıkmaktadır ancak Kayseri'nin Tomarza ilçesi Travşın köyünde - sonradan aldığı adıyla İncili köyü - doğduğu söylentileri daha yaygındır[1]. Esas adı Mustafa Çavuş’tur. 16. yüzyılı ikinci yarısı ile 17. yüzyılın ilk yarısında, I. Ahmet döneminde yaşamıştır. Hicri 1042’de (1632-33) vefat etmiş ve İstanbul/Edirnekapı mezarlığına defnedilmiştir[2].
Bir rivayete göre ise, İncili Çavuş'un asıl adinin Firuz Ağa olduğu, Kanuni Sultan Süleyman'ın muhasibi olup, 918 Hicri tarihinde vefat ettiği ve Divan yolundaki banisi olduğu Firuzağa Camii bahçesinde medfun bulunduğundan bahsedilmektedir[3]. 1500-1520 yıllarında Trafşin (yada Travşin) köyünde yaşayanlara Firuz Kethüda Cemaati denilmiş olması, aynı zamanda İncili köyü yakınlarındaki bir mıntıkanın Feriz Ağa Yatağı Mağaraları diye ad­landırılmış olması da bu bilgileri doğrulayıcı nitelikte görülmektedir.[4][5]
İncili Çavuş’un iyi bir öğrenim gördüğü, Arapça ve Farsça bildiği, zeki, hazır cevap bir siyaset ve devlet adamı olduğu kaynaklarda belirtilmektedir. Tarihçi Naima tarafından aktarılan tarihi kayıtlarda İncili Çavuş’un 4. Murad devrinde İran’ a elçi olarak gönderildiği, Bağdat’ın işgali dolayısıyla gerginleşen Türk-İran ilişkilerini yumuşatmak amacıyla Şah I. Abbas ile müzakereci olarak karşı karşıya geldiğini ve müzakereler esnasında zekası ve açıkgözlülüğüyle şahı ikna ederek Osmanlılar lehine barış yapılmasını sağladığını kaydetmiştir.
İncili lakabı ile ilgili olarak çeşitli söylentiler bulunmaktadır. Bu söylentilerden bazıları şu şekildedir: Abdülbaki Gölpınarlı, Kayseri’de bulunduğu 1933-34 yılında eline İncili Çavuş tarafından şeyhülislama hitaben yazılmış bir Arapça, birde Türkçe olmak üzere iki risalesinin geçtiğini ve bu ciltlerin birinde bulunan iki küçük risalede Muhammed’in adının, İncil’de geçtiğinin bildirildiğini belirtmektedir. Buradan hareketle Gölpınar’lı yaptığı çıkarım ile İncili lakabının bu nedenle verilmiş olacağını yazmaktadır (Türk Ansiklopedisi). Diğer söylentiler şu şekildedir: Düzenlenen bir ok yarışmasındaki başarısı üzerine padişah tarafından kendisine çavuşluk rütbesinin verilerek kavuğuna bir inci takılmasından ya da bıyıklarına inci takarak eğitime çıkmasından kaynaklanmaktadır.
İncili Çavuş fıkralarının mihverini genel olarak sarayda ve saray çevresinde bulunan çok renkli tiplerden oluşan insanlar, bu insanların toplum hayatındaki tutum ve davranışları meydana getirmektedir. Onu diğer musahiplerinden ayıran ve fıkralarıyla yaşamasını sağlayan en önemli husus bu fıkralarda sosyal ve insani değerlerin yer almasıdır. Böylece halk, İncili Çavuş’u saray ve çevresini eleştirmek ve gülünç hale getirmek için iyi bir temsilci olarak benimsemiş, bu çevre hakkındaki duygu ve düşüncelerini ifade etmede onu bir aracı haline getirmiştir. İncili Çavuş, padişahın yakını olarak, gördüğü her aksaklığı alaya almış hatta zaman zaman padişah bile onun güldürücü ve iğneleyici sözlerine hedef olmuştur. İncili Çavuş’un kalıcılığını sağlayan da halkın onu benimseme ve sahiplenme duygusudur.
İncili Çavuş'un bürokrat kimliği, fıkralarına belirleyici bir şekilde renk vererek onu diğer mizah karakterlerinden ayıran özelliğidir.
Genel olarak fıkralarda ayrıntı yerine bir-iki cümlelik çarpıcı nükteler bulunmasına karşılık İncili Çavuş fıkralarında bu özelliğin görülmemesi, bunların meddah geleneği doğrultusunda bir gelişme izleyerek günümüze ulaşmasında kaynaklanmış olmalıdır. Gerçekten de 19. yüzyıl meddahlarının en çok söyledikleri hikâyeler arasında İncili Çavuş fıkralarının yer aldığı bilinmektedir. Bundan dolayı bazı araştırmacılar İncili Çavuş’u meddah olarak kabul etmektedir.Fıkralarından Bazı Örnekler [değiştir]
Mangal
İran'lıların en meşhur özelliklerinden biri övünmek, bir şeyi överken abartmaktır. O kadarki Acem mübağalası halkımızın dilinde büyük abartılar için kullanılan bir deyim olmuştur. İran elçiliği sırasında Şah Abbas'ta İncili Çavuş'a ve arkadaşlarına zenginliğini ve sarayın ihtişamını gösterip öğünmekle istemişti. Şah'ın kapağı çok kıymetli zümrütlerle incilerle süslü bir altın mangalı vardı. Kapağın üstündeki kulpuna da göz ve gönül kamaştıran bir büyük elmas oturtulmuştu. Mihmandarlar, Türk elçilik heyetine şahın sarayını gezdiriyorlardı. Misafirler bir odayı inceleyip bir başkasına geçerlerken hademeler bu mangalı başka bir odaya götürürler, böylece sarayın bütün odalarında böyle kıymetli mangallar bulunduğu hakkında ziyaretçilerde bir kanaat uyandırmaya çalışırlardı. Saray gezildikten sonra Şah, Türk heyetini kabul etti:
- Sarayımızı nasıl buldunuz, yoruldunuz mu? dedi.İncili bu suale:
- Pek güzel, sarayınız çok büyük ve muhteşemdir, gezmekle bitiremedik. Çok yorulduk ama mangalınızda bizimle berarber yoruldu! diye cevap vermiştir.
Ocağına Dikersin
Zulüm ve haksızlık yapmakla tanınmış vezirlerden biri evinin bahçesini tanzim ediyordu. İçlerinde İncili'nin de bulunduğu saray erkanına;
- Şuraya havuz yaptırayım, şuraya gül, şuraya erguvan diktireyim diye anlatıp danışıyordu. Derken bir incir ağacını göstererek
- Şu ağacı söktürüp atacağım! deyince, İncili Çavuş dayanamayıp dedi ki:
- Efendim bu incir ağacını bırakınız dursun, elbette bir gün birinin ocağına dikersiniz.
Adamına Göre
İncili Çavuş bir zamanlar Osmanlı elçisi olarak Fransa'ya da gönderilmiş. İncili'nin kara kuru kılığına bakarak küçümseyen Fransa kralı demiş ki:
- Bana senden başka gönderecek adam bulamamışlar mı?
İncili Çavuş şu cevabı vermiş:
- Osmanlılar, adama göre adam gönderirler. Beni de sana göndermelerinin sebebi bu olsa gerek! (Seratlı, 2004).

Hiç yorum yok: