27 Haziran 2019 Perşembe

UZUN VE DERİN YAŞAMIN SIRRI
Yaşam amacımızın,öncelikle sevgi ve hoşgörüyü çoğaltmak olması dileğiyle bu güzel yazının tamamını mutlaka okumanızı ve bu güzel insanın sayfasını takip etmenizi öneriyorum değerli arkadaşlarım.Sevgilerimle
Doç. Dr. Şafak Nakajima
Uzun ve nitelikli bir yaşam sürmek istiyorsanız, bu yazımı dikkatle okuyun!
Bir tren garında ölen Rus edebiyatının dev ismi Tolstoy’un son fotoğrafı ve Hayatı Sorgulatacak Ders Niteliğinde 17 Sözü:
1. Öyle horozlar vardır ki, öttükleri için güneşin doğduğunu sanırlar.
2. Hayat ne gideni geri getirir, ne de kaybettiğin zamanı geri çevirir. Ya yaşaman gerekenleri zamanında yaşayacaksın, ya da yaşamadım diye ağlamayacaksın.
3. Bozuk para insanın cebini deler, bozuk insan da kalbini. Bu yüzden harcayın ikisini de gitsin.
4. İnsanı bedenen ameliyat etmek için uyutmak, ruhen ameliyat etmek için ise uyandırmak gerekir.
5. Herkes insanlığın kötüye gittiğini kabul eder ama hiç kimse kendisinin kötüye gittiğini kabul etmez. Herkes insanlığı değiştirmeyi düşünür ama hiç kimse önce kendini değiştirmeyi düşünmez.
6. Varlığı bir şey kazandırmayan insanların, yokluğu hiçbir şey kaybettirmez.
7. Ne diye şeytana kızarsın? Bir iyilik yap da, o sana kızsın.
8. Bil ki, yaşadıklarınla değil yaşattıklarınla anılırsın. Ve Unutma; ne yaşattıysan elbet bir gün onu yaşarsın.
9. Bir insanı bulunduğu mevkiyle değil, göz koyduğu mevkiyle ölçmek gerekir.
10. En güçlü iki savaşçı sabır ve zamandır.
11. Bir insan acı duyuyorsa canlıdır. Başkasının acısını duyuyorsa insandır.
12. İnsanın gerçek gücü sıçrayışta değil, sarsılmaz duruştadır.
13. Kendi mutluluğundan başka hedefi olmayan insan kötüdür.
14. İnsanların çoğu onu yapıyor diye yanlış, yanlış olmaktan çıkmaz.
15. Kimse, kimseyi küçümseyecek kadar büyük değildir, bilmelisin. Küçümsediğin her şey için gün gelir, önemsediğin bir bedel ödersin.
16. Birine çamur atmadan önce iyi düşün ve sakın unutma: önce senin ellerin kirlenecek.
17. Başkalarının hayatından ders alın. İnsan, bütün hataları kendisi yapacak kadar uzun yaşamıyor.Karısı bütün kadınlar gibi bir kadın bence. Adamla onsekiz yaşında çocuk doğurmuş ve kocasının düzenli bir hayatı olması için elinden geleni yapmış. Tolstoy ailesinden kendine kalan herşeyi dağıttığı gibi kitaplarından kazandığı bütün parayı ve hatta telif haklarından elde edilenleri bile dağıtmış. İyi bir yazar olması iyi bir koca ve iyi bir baba olduğu anlamına gelmez. Okuduğum kaynaklarda hep karısı suçlanmış. Biz okuduklarımız neyse ona inanıyoruz. Bir adam onüç çocuk yaparken onların sorumluluğunda olmalı. Öyle yok karısıda kıskançmış yok adamı mahfetmiş söylemlerine çok kızıyorum. Kimbilir o kadıncağız neler yaşamıştır. Bir kediyi sahiplenmiş olsan canın isteyince onu eve kapatıp çekip gidebiliyor musun. O kadın evdeki bir masa bir sandalye değil ki sen hayatını yaşarken bıraktığın yerde seni beklesin. 
Görüntünün olası içeriği: açık hava, su ve yiyecekGörüntünün olası içeriği: bir veya daha fazla kişi, ayakta duran insanlar ve açık hava
Sıklıkla aklıma gelen bir hikaye var bugünlerde.. Eminim çoğunuz bilirsiniz..
Genç bir kız ağlayarak babasına gider..(Nedense baba diye hatırlıyorum.. Bu noktada o kişi anne de olabilir..çok da önemi yok..🙂 )
“Hayat beni çok hırpalıyor, yoruldum, bittim artık” der. “Çaresizim , yol bitti gibi hissediyorum” ..
Baba, önce sarılır, kucaklar kızını, bakar ki hıçkırıkları dinmiyor, eline bir patates, bir yumurta, bir de kahve alır. Patatesle yumurtayı uzatır. “Haşla bunları” der.
Kız şok tabii..
Bu üzüntümün arasında babam nasıl yemek düşünebiliyor diye söylene söylene dediklerini yapar.. Kahveyi de hazırlar bir taraftan..
Her şey hazır olunca babası alır bunları, tabağa koyar.
“Bak şimdi “ der, “ Ne görüyorsun?”
“İlahi baba, ne göreceğim işte...”
“Bak, o taş gibi patates, haşlandığı zaman nasıl da yumuşadı, sen çatalını değdirdiğin an parçalanıyor, ufalanıyor.”
“Yumurta haşlandı.. Kabuğu hala aynı kırılganlıkta. Tek farkı, içi katılaştı.”
“Ya kahve?”
Yavaş yavaş anlar kızcağız durumu.. Bakışları değişmiştir..
“Kahve, üstüne döktüğün o kaynar suya tadını ve kokusunu verdi. Değişimin bir parçası oldu, sadece kendisi değişip güzelleşmedi, suyu da anlamlı ve lezzetli hale getirdi.”
Yutkunur kız. Bakakalır.
“Şimdi söyle bana yavrum, sen başına bir dert geldiğinde hangisi olmayı seçiyorsun?
Patates gibi dağılacak mısın, yumurta gibi katılaşacak mısın, yoksa kahve gibi akışa kendini bırakıp değişimi paha biçilmez hale mi getireceksin?”
Ben bu hikayeyi okuyalı herhalde 20 sene filan olmuştur.
Hani bazı misaller vardır, ilk anda çok sarsar etkiler sizi, sonra unuttum sanırsınız, ama bilinçaltınıza şahane bir nakış gibi işlenmiştir. Hiç çaktırmadan, usul usul, en darda kaldığınız anda parlayıverir zihninizin derinliklerinde...
Kimi dertlerle ilk yüzleştiğimde patatese dönüştüğüm, parça parça, kum gibi dağıldığım doğrudur.
E bazen o da gerekiyor, süperinsan değilim neticede.. 🙂
O dönemlerde biraz dip balığı haleti ruhiyesinde oluyorum , sürüne sürüne geziyorum. Endişeyle yüzüme gözüme bakıp,çare bulmak için çırpınan eşime dostuma da diyorum ki,
“Merak etmeyin, toparlarım . Ama bırakın biraz burada kalayım. O da lazım... ”
Biliyorum da zaten, eninde sonunda çıkacağım oradan..
Sonra bir kuyruk vuruyorum dibe , dosdoğru su yüzüne..!
Hadi diyorum, kahveye dönüşme zamanı.. . Benim gibi bir kahve delisi için örnek şahane zaten. Çünkü sorsanız mutluluk bir koku olsaydı ne olurdu diye, heralde ilk söyleyeceğim şey kahve olurdu..!
Ama genelde yumurta olmuyorum sanırım.. Katılaşmak pek benim tipim değil. İnsan katı oldu mu, en çok zararı kendine dokunuyor, en çok kendi canı yanıyor bence..
Düşünsenize o kırılgan kabuk ilk iş size batacak.
Zaten hayat biteviye ,mıy mıy mıy , dümdüz bir ova olsaydı hepimizi afaganlar basardı.. Ne o öyle sıkıcı bir film izler gibi...
Dağlar tepeler var, dalgalı denizler, fırtınalar var..
“AA ne yüksek bir dağ.. Asla aşamam ben bunu..” deyip geri dönmek de bir seçenek, canını dişine takıp o dağı aşmak da..
"Bu deniz çok dalgalı kesin boğulurum" deyip kıyıda bir küçücük sandalda salınmak da var, o dalgaları aşıp karşı kıyıya ulaşabilmek de..
Anlayacağınız hayat tercihlerden ibaret..
Ve her tercih bir vazgeçiştir diye bir yazı okumuştum bir zamanlar..
Bence neyi tercih ettiğimize karar verirken, vazgeçtiğimiz şeyin ne olduğunu da iyice düşünmemiz gerekiyor.. Da kaçımız yapabiliyoruz..?
Hayatta başımıza gelen ve gelmeyen her şeyin, öz be öz kendi tercihimiz olduğunu anlamak beni çok sarsmıştı. E tabi, birilerini suçlamak daha kolay. Oysa bunu anladığın an hayatının sorumluluğu sende..
İyi haber de şu : Kontrol de sende.!
Can Yücel’in çok sevdiğim şiirlerinden biridir :
Basit biri değilim
Gözlerimi kanatırcasına ağladığım gecelerim var.
Ve kahkahalara sarılmış anılarım.
Herkes kadar dertli, bazılarından fakir, çoğundan zenginim.
Taşıdığım hayallerim, söylenecek şarkılarım,
paylaşılacak dostluklarım var.
Bilmeyene sevmeyi öğretecek kadar büyük kalbim,
Gidene beddua edemeyen bir dilim var.
Yüreğimi korkak büyütmedim.
Kaybettiklerim, dağıttığım servetimdir!
Yani...
Hepimiz , herkes kadar dertliyiz..
Ve hayalleri, ve söylenecek şarkıları,ve paylaşılacak dostlukları olan herkes zengindir aslında...
Siz ...
Ne yumurta, ne patates olun.
Kahve olun , kahve..
Yüreğinizi korkak büyütmeyin.
Bige Güven Kızılay
22.06.2016
*******************
lRKÇl  OLMAMALl 
Ön yargilarinizi bir kenara bırakarak sonuna kadar dinlemenizi öneriyorum değerli arkadaşlarım.Bundan daha guzel söylemin hiçbir siyasi parti liderinde olmadığını göreceksiniz.Çok teşekkür ediyorum bu yürekli kardeşimize ve HDP seçmenlerine demokrasiye katkılarından dolayı.Sevgilerimle huzurlu akşamlar.
Demirtaş; “Kof kabadayının tehditleri, sizi yıldırmasın, bir oyluk canları var..”
https://www.facebook.com/738175486258629/videos/347536035910067/?t=29

Hiç yorum yok: