BİR İNGİLİZ'İN GÖZÜNDEN DÜNYA LİDERİNİN ÜLKESİNDE YAŞAMAK... 26/01/2015(ÖYKÜDEKİ HER ŞEY HAYALİDİR)
Davies Brown,kız kardeşi ile birlikte annesi babası ile yaşayan dört
kişilik ailesi ile Londranın kırkbeş dakikalık mesafesinde güneyinde
kalan sessiz sakin bir kasaba olan essex'de yaşamaktadır,her gün saat 06
da kalkar kahvaltısını yapıp 06.15 metrosuna yetişip londrada
elektronik ve beyaz eşya fabrikasının depo bölümündeki iş yerinde saat
tam 07 de işbaşını yapar,hergün aynı tempoda monoton iş akışıyla
birlikte saat 15 de paydos edip 15.15 metrosuna yetişip hiç oyalanmadan
16 da essex'deki evine gelip günün yorgunluğunu kasabanın her köşe
başındaki pub'lardan birine oturup arkadaşları ile birlikte içkisini
yudumlayarak atardı,son günlerde onda bir değişim olduğunu arkadaşlarıda
anlamışlardı her içkisini yudumladığında konuyu başka ülkelere
getiriyor gerek gittikçe pahalaşan ülkesinin durumunu gerekse hergün
aynı işi yapmanın monotonluğunu anlatıp değişik bir ülkeye gidip orada
daha rahat iş imkanları ve hareketli bir yaşam özlemi içinde olduğunu
sık sık tekrarlamaya başlamış bu durum artık vaz geçemeyeceği bir
tutkuya dönüşmüştü.Pub'dan çıktıktan sonra evine gidip hemen odasına
çekilerek yatağın içinde uydudan yabancı kanalları izleyerek kendince
gitmek istediği ülke arıyordu,onun istediği Almanya,fransa gibi ülkeler
değilde avrupada fazla bilinmeyen yeni yeni yıldızı parlayan iş
imkanları ile dolu bir yerdi,Kumanda elinde gerek arap kanallarını gerek
diğer kanalları zaplarken bir dizi gözüne ilişti... Müthiş
hareketlilik içinde bir o yakaya bir bu yakaya devamlı sefer yapan
gemiler,boğazın her iki yakasındaki denize yakın yalılar,son model
arabalar mutlu insanlarla dolu devlet büyüklüğünde bir şehir evet
İstanbul'du bu dizideki gösterilen mekan,zaten Davies sık sık İstanbul
adını duyuyor ama onun hangi ülkede olduğunu bilmiyordu işte şimdi
karşısındaydı o yer ve Türkiye'deydi,biraz daha diziyi seyrettikten
sonra aradığını bulmuş bir insanın rahatlığında huzurlu bir şekilde
elinde kumanda ile uzun zamandır hiç uyumadığı şekilde mışıl mışıl
uyudu. Saatin alarmı çalmaya başladığı halde bir türlü yataktan
kalkmak istemiyordu o kadar huzur doluydu ki kalktığı an bu sihrin
kaybolmasından korkuyordu biraz daha yatakta kıvranırken annesi yanına
gelmiş işe geç kalabileceği endişesi ile oğlunu tekrar uyandırmaya
başlamıştı birden Davies annesine sarılmış yanaklarından öperek neşeyle
yataktan kalkmış kahvaltısını edip her zamanki saatte metroya yetişmek
için evden çıkarken onu uzun zamandır bu kadar neşeli görmeyen ailesi
ardından,soru işareti ile karışık yüzlerinde mutlu bir tebessümle
birbirine şaşkın vaziyette bakakalmıştı. Davies artık boş vakitlerini
bu hiç bilmediği kendisine tamamen yabancı olan ülkeyi araştırmakla
geçiriyordu,gerçi istanbul'u belli aralıklarla duyuyordu,Ayasophia,şiş
kebap,Turkısh delight,raki...ama tüm bilgileri bu kadardı,işten
çıktıktan sonra artık pub'larada fazla takılmadan hemen evine gelip
odasına çekilerek yatağın üzerinde elinde t.v kumandası ile dilini hiç
anlamasa bile tüm Türk kanallarını inceliyor haberleri bile
kaçırmıyordu,o kadar çok izleyince t.v'leri hergün dizi uzunluğunda
ülkenin başbakanını,cumhurbaşkanını göre göre onlarıda ailesinin bir
ferdi gibi görüyordu.Ne kadar şanslıydı bu Türkler herkesin sevdiği
herşeyleri ile ilgilenen bir başbakanları vardı hemde partisi her
seçimde oyunu arttırarak geliyor vatandaşlarda sevgisini ona güvenerek
bu yolla gösteriyordu her gittiği yerde müthiş bir sevgiyle çok
kalabalık guruplarla karşılanıyor oda vatandaşlara kaç çocuk
yapmalarını,sigara içmemelerini,kahvelere gideceklerine spor yapmalarını
öğretip onlar için durmadan yeni yeni yasalar çıkarıyordu hatta bir ara
referanduma da gidip enaz yirmi altı adet maddeyi tümüne birden tek
paket halinde evet,hayır oyu ile oylayıp onun istediği şekilde
sonuçlandırmamışlarmıydı?zamanı gelincede onu ülkesinin en yüksek
mevkisine çıkarmışlar oda kendi boşalan yere partisinden sıfır dış sorun
politikasının mimarı bakanını kendi boşalan mevkisine atamıştı,gerçi bu
durum demokrasi ile yönetilen ülkelerde olması imkansız bir olaydı
çünkü atanarak değil seçilerek gelinmeliydi demokrasinin vaz geçilemez
bir kuralıydı bu durum ama Türkler liderini o kadar çok seviyordu ki
hatta ondan yıllar evvel on iki eylül darbesinden sonra başa gelen
sevimli tombik kısa boylu liderleri ne demişti? ''Anayasa bir kere
delinmekle bir şey olmaz''o zaman da bu sıcakkanlı insanlar liderlerinin
her dediğini yapmış bağlılıklarını göstermişti,şimdide her şeylerini
öğreten liderine mi karşı çıkacaktı,bak işte hergün oda televizyonlarda
güzel ülkenin ne kadar ileri seviyede olduğunu,sanayide,teknolojide
hatta son yıllarda yaptıkları köklü değişimle eğitimde de ne kadar ileri
seviyede olduğunu anlatıyor her gittiği yerde muazzam kalabalıklarla
davul zurna ile karşılanıyordu. Davies dizilerde de son model
arabaları, büyük şirket patronlarını onların yanında çalışan mutlu
insanları görüyor dizilerdeki kötü insanlarında sırf kıskançlık,yada
aynı kişiyi sevmekten dolayı saldırganlaştığını izliyor yada t.v'lerde
ülkenin önde gelen gazeteci,tv yorumcularının programlarını izleyerek
dillerini anlayamasa bile bu önemli ve ülkenin sevilen aydınlarından sık
sık liderleri hakkında olumlu konuştuklarını hatta onları sık sık
programlarına çıkarttıklarını görüyor liderleride o kadar yoğun
işlerinin arasında hergün t.v'yede çıkmayı ihmal etmeden vatandaşlarını
ne yiyecekleri yemelerini,kimlerle arkadaşlık kurmalarını,bacak bacak
üstüne neden atılmamasını güzel akıcı bir dille anlatıyor daha evvel
iktidara gelen o malum partinin cibiliyetini tüm vatandaşlara bir güzel
öğretiyordu... Davies her akşam yatağında Türk t.v'leri izleye
izleye artık çat pat türkçe bile öğrenmiş özellikle bu konuda devamlı
seyrettiği futbol programları tam bir eğitici okul olmuştu çok
kolay,''hadi ordan,yalan söylüyorsun,sen kimin maaşlı
adamısın,sahtekar...''gibi çok kullanılan deyimleride öğrenmişti,yinede
istanbul'a gidip yerleşme konusunda kaygıları vardı,öyle ya burada çok
memnun olmasa bile bir düzeni hergün gittiği bir işi vardı ya orda?.
İşte bunun yanıtını da bu akşam almıştı Atanan başbakan tüm avrupaya
ülkesinin ne kadar ileri seviyede olduğunu anlatıyor kendilerini avrupa
birliğine almadıkları için avrupayı eleştiriyor ama kendilerinin asla
avrupaya bizi alın diye yalvarmayacaklarını dik duracaklarını hatta
''eğer avrupalıların işe ihtiyaçları varsa onlara iş kapısı olabilecek
yükselen bir Türkiye var.''diyerek ülkesinin işsizlik sorununu
çözdükleri gibi başka ülkelerdende işcilerin çok rahat ülkesine gelip
çalışabileceklerini söylemesi bu sözlerini destekleyen bir olayda hemen
sınırındaki komşusunda yaşanan iç savaşta ülkesinin milyonlarca
suriyeliye ev sahipliği yapıp onların her türlü ihtiyacını karşılaması
hatta onlara ülkenin çeşitli şehirlerinde iş bulması... Davies'in artık
kesin kararını vermesini sağlamıştı artık ne pahasına olursa olsun
şansını deneyecek bu cennet ülkenin en güzel en medeni şehrine gidip
oraya yerleşecek bundan sonra mutlu bir şekilde orada yaşayacaktı.
Davies,ailesini ikna edip işyerinden ayrılmış ilk uçakla devamlı
t.v'lerde gördüğü rüya şehre gelmişti,Ortaköy sahilinde biraz dolaşıp
boğazın masmavi sularından gelen esintiyi içine çekip martıların sesleri
ile mest olmuştu bir müddet bu büyülü manzarayı seyrettikten sonra
artık buradayım bol bol vaktim var deyip öncelikle ev aramaya başlamış
bir apartmanda en üst katta iki odalı bir daireyi iki yüz sterline
tutmuş kiranın azlığı ile yüzü gülerken aldığı ev eşyalarının da fiyatı
sevincini bir kat daha arttırmıştı;Ne kadar ucuz bir ülkeydi burası ya
ingiltere?... İstanbul'a yavaş yavaş alışmıştı gerçi daha işe
bakınmamış günlerini bu güzeller güzeli şehri dolaşarak geçiriyor
özellikle akşamlarıda ortaköyde'ki barlara takılıp kızlı erkekli
sohbetlere takılıyor hatta ara ara orda tanıştığı kızları evine de
getirip içki faslını orada da devam ettiriyordu artık yavaş yavaş
mekanın tanınan kişisi olmuş kendiside hiç yabancılık çekmiyordu bu
ülkenin gençleri ne kadar kültürlüydü öyle hemen hemen hepsi yabancı dil
biliyor burdaki birçok Türk yabancılarla arkadaşlık ediyordu,yalnız bir
huyları Davies'in hoşuna gitmiyordu bu neredeyse tüm avrupada böyleydi
ama istanbulda bunu takan yoktu buda masada hesapların erkekler
tarafından ödenmesiydi halbuki herkes içtiğini ödemeliydi bu yaşına
kadar hep böyle olmuştu,başlarda hesap ödenmesine hiç aldırmayan Davies
yavaş yavaş paralarının azaldığını görünce bunu dert yapmaya başlamış
hatta bir gün masadaki hesap gelince sadece kendi içtiklerini ödemiş ama
bundan sonra hiçbir kız masasına gelmeye yanaşmamıştı,artık iş arama
zamanı gelmişti... Davies ilk evvel nerde çalışması gerektiğini kendine
yakın bulduğu orada tanıştığı gençlere sormuş bir türlü istediği cevabı
alamasa bile yavaş yavaş gençlerde ondan uzaklaşmaya başlamıştı,işci
bulma kurumuna gitmiş yabancı olduğunu belirtip iş istemiş verdikleri
formu doldurduktan sonra evine gidip gelecek iş tekliflerini beklemeye
başlarken bir yandan da işin kendine uygun olup olmayacağını düşünerek
nasıl hareket etmesi gerektiği konusunda planlar yapıyordu,günler peşi
sıra geçmeye başlamış ne gelen var nede giden daha fazla dayanamamış
işci bulma şubesine tekrar gitmişti,neden hala kendisine iş için gelen
olmadığının cevabını almaya çalışırken bir memur ona bir form daha
uzatıp doldurmasını istemişti her ne kadar daha evvel doldurduğunu dili
döndükçe söylesede memur doldurmazsan bizim yapacak bir şeyimiz olmaz
deyip kestirip atmış tekrar kendi işine dönüp hemen yanına bırakılmış
çayını yudumlamaya başlamıştı bile.Davies çaresiz şekilde formu tekrar
doldurup memura uzatmış tam çıkarken orta yaşlı üstü başı ütüsüz kirli
sakallı bir adam kolunu tutmuş ona bu form'a fazla bel bağlamamasını
eğer çalışan bir tanıdığı yoksa gerek gazete ilanı ile gerekse iş
yerlerinin çok olduğu semtleri dolaşa dolaşa iş yerlerinin kapılarına
yada camlara yapışan ilanlara bakmalarını yoksa iş bulmasının imkansız
olduğunu söylemiş sonra sigarasından derin bir fırt çekip kenarları
yırtık ayakkabıları ile eli cebinde çekip gitmişti.Davies,kısa süren
şaşkınlığın ardından evine biraz dalgın biraz düşünceli varmıştı,öyle ya
nerden çıkmıştı bu adam,üstelik epeydir yıkanmadığı belli şekilde
pis'te kokuyordu ya o ağzındaki neydi öyle?Çok sevdikleri liderleri
sigara içmenin ne kadar kötü olduğunu öğretmemişmiydi bunlara hatta
uygulamalıda yapıp sigara içen çok sevdiği birvatandaşının paketini
cebinden alıp bir daha içme hıııı deyip parmağını sallamamışmıydı? eee
bu orta yaşlı ağzında bir iki dişi eksik hırpani kılıklı bu adam da
kimdi böyle? T.v lerde liderlerinin yanında sevgi gösterisinde
bulunanlara hiç benzemiyordu bu.Birden aklına geldi bu evet oydu bu adam
herşeyi bilen liderinin her konuşmasında mutlaka aşağıladığı
cibiliyetini bildiği diğer partinin huzuru bozmak için görevlendirdiği
bozguncu yada çapulculardan biri olmalıydı,evet evet kesinlikle o bir
çapulcuydu. Günler günleri kovalamış nerdeyse üç haftadır istediği
şekilde iş bulamayan Davies bir gazete ilanından hadımköyde bir depoya
sevkiyat elemanı alınacağını okumuş,iş yerinin aradığı tüm niteliklere
sahip olduğunu görünce sevinçle yazılan numaradan telefon ederek işini
sağlama almıştı,karşıdaki ses işe alacakları birde yüzyüze mülakat
yapacaklarını bu mülakat sonucunda bu iş ile ilgili yeterliliğinin olup
olmayacağını belirleyeceklerini söyleyip kendisini hemen bugün yada
yarın sabah erkenden fabrikaya insan kaynakları bölümüne davet etmişti
öyle ya bu şirket ülkenin en önde gelen genelde yurt dışına ihracat
yapan çok büyük bir firmasıydı,öyle önüne gelen kişiyi gel bizimle çalış
diye işe alması olamazdı mutlaka işe alacakları kişiler belli bir
kriterde olmalıydı yoksa bu şirket nasıl bu kadar büyüyebilir ihracat
yapıp ülkesine döviz kazandırabilirdi ki? gerçi vergi rekoltmenleri
listesinde hiç görünmemesi her halde sistemden kaynaklanan bir hatadan
olmalıydı yoksa ülkenin en fazla ihracat yapan şirketi en fazla
vergisini de verir fabrikanın sahibide bunu gururla anlatmazmıydı.
Davies' o gün sabahı iple çekmişti işte iş hayatına da başlayacak diğer
Türkler gibi çok para kazanıp belkide kendiside ortaköyden sık sık
bebek'e,tarabya'ya gidiyor orada gözüne kestirdiği denize sıfır yalıyı
yada hemen tarabya otelinin altındaki küçük limanda devamlı gördüğü
bembeyaz bir yatı alıp ortaköyde pub'larda tanıştığı gençlerden büyük
bir keyifle duyduğu akdenizde mavi yolculuğa çıkabilirdi,hayallerine
ulaşmaya az kalmıştı,hele sabah erkenden fabrikaya gidip sevkiyat
elemanı işini diğer rakiplerinin elinden bir kapsın...İyi ama hadımköy
nerdeydi? Sabah erkenden kalkan Davies ortaköyden kabataşa gelmiş
oradan atladığı tramvayla hadımköye ulaşmış elindeki adresi sorduğu
kişiler sanki çok aceleleri var telaşı ile onunla ilgilenmemişlerdi oda
hemen orda açıkta simit satan çocuğa adresi sormuş epey yürüme mesafesi
sonucunda fabrikaya ulaşmıştı,iyi ama kapıda bu bekleyen kalabalık da
neydi öyle?... iş başı yapan işciler dese değil çünkü iş başı yapacak
olanlar hemen demir kapıyı geçip ana kapının yanındaki düzeneğe kartını
sokup içeri giriyorlar ya bunlar?saat 08 de gelmişti ya şimdi 12 olmak
üzereydi işe geç varmamak için kahvaltı bile yapmamış şimdi karnı
guruldamaya başlamıştı bile,en nihayet genç bir delikanlı elinde isimler
yazan kağıtla kapnın önünde belirmişti,sessiz bekleyiş şimdi önce bir
kıpırdanmaya peşinede uğultuya dönüşmüştü. Genç adam kalabalığın
yaptığı uğultuyu baskın bir sesle susturmuş peşinede listeden isimlerini
söyleyeceği kişilerin kendisini takip etmesini belirtip hızlı hızlı
isimleri okumaya başlamıştı arka sıralarda olanlar sesin gelmediğini bir
daha okumasını söyleseler bile genç adam ''ben bir kere okurum
duysaydın'' diye aşağılayıcı bir tonda cevap verip sıradaki isimleri
okumaya başlamıştı en sonunda isim okumayı bitirdi ve sert şekilde''siz
benimle gelin'' diye seslenip geldiği gibi acele adımlarla isimleri
okunanları arkasına takıp gözden kayboldu.Davies'in adı okunanların
arasında yoktu mecburen gidenlerin mülakatı bitince genç adam tekrar
gelecek bu sefer diğer bekleyenlerle birlikte onunda adını
okuyacaktı,ama açlıktan karnı iyice guruldamaya başlamıştı bile...Genc
adam öğlen paydosundan sonra tekrar gelmiş yine bir gurup kişinin
isimini sert şekilde okuyup onlarıda ardına takıp yine kaybolmuştu,bir
saat sonra tekrar geldiğinde Davies'i de almış fabrikanın konferans
salonu olarak kullanılan geniş salonuna girmişlerdi herkesin eline bir
form verilmiş onu imzalamaları istenmişti salondaki iş başvurusunda
bulunan birisi ''hele önce bir okuyalım imza atacağımız şeyi bir
görelim'' dediysede fazla konuşturulmadan iki görevli koluna girip onu
dışarıya davet etmişlerdi bile öyle ya hem işe girecek hemde işe girecek
olanları daha şimdiden kışkırtması hoş karşılanamazdı mutlaka buda son
yıllarda Gezi olaylarını bahane eden o çapulculardan biri olmalıyıdı son
yıllarda bu güzelim ülkede birileri darbe yapmaya heves etmiş ama her
şeyi bilen adam ve hüloğları sayesinde bu darbe başarılı olamamış
ülkenin ilerlemesinin önü kesilememişti.mutlaka buda o darbeci
çapulsuzlardan olmalıydı.''Neymiş sözleşmeyi okumadan imzalamamaları
gerekiyormuş''. Davies imzaladığı formu görevliye verirken adını
yazdırmış yarın sabah 08'de iş başı yapabileceği müjdesini almış o an
şiddeti iyice artan karnının guruldamasını bile önemsemeden sevinçle
fabrikadan dışarı çıkmıştı.biraz yürüdükten sonra sabahleyin adresi
sorduğu simitçi çocuğu görmüş sepetinden iki adet simiti almış ayranla
birlikte karnını doyururken simitçi çocuklada sohbete
başlamıştı.Simitçi''neden İngiltereden geldiğini hele böyle bir
fabrikayı niçin seçtiğini sorunca.Davies bu sorunun saçmalığından dolayı
şaşkın şaşkın anlamsızca simitçiye baka kalmıştı.Nesi varki bu
fabrikanın? ülkenin en önemli iş yeri değilmi ki bu?halbuki kendisi ne
kadar şanslıydı ilk görüşmede onu işe almışlardı.Çocuk sadece kendisinin
bir yıldır aynı yerde simit sattığını bu süre içinde o fabrikaya
devamlı işcilerin alınıp çıkarıldığını sağlam bir pabuç olmadığını
söylemişti.''Sağlam pabuç?''Davies artık türkçe biliyor olmasına rağmen
bu sağlam pabuç benzetmesini anlayamamıştı üzerinde de fazla durmadı
anlaşılan bu genç çocuğu da şirket işe almamış o da kendi gibi fazla
bilgisi olmayana şirketi kötüleyerek haliyle işe yeterince kimsenin
girmesini engelleyerek ülke ekonomisini zora sokup fazla döviz girmesini
engellemeye çalışıyordu anlaşılan.Bu çapulcular ne kötü insanlardı
böyle herşeyi bilen lider bunlar için az bile söylemiş diye içinden
geçirdi Davies, ama cevap bile vermedi. Davies sabah erkenden
fabrikanın kapısına gelmiş işe girmek için demir kapıya yanaşmıştı
hayret bu günde fabrikann önünde iş başvurusu yapmış epey kimse vardı
onlarda elinde listeyle çıkıp gelecek genç delikanlıyı bekliyorlardı,ama
ona neydi ki kendisi işe alınmış tek yapacağı şey içeri girmekti ama
kapıdaki kır saçlı yaşlıca görevli kartı olmayanı içeri sokmadığından
bir türlü içeri giremiyordu aynı şekilde kendisi gibi bugün gelmelerini
söyledikleri otuz kadar kişide iş başı yapamamışlar kapıda
bağırışıyorlardı derken başka genc bir delikanlı elinde isim listesiyle
gelmiş isimleri okuyordu sadece okuduğu listeden iki kişi gelmemişti,her
halde onlarda simitçi çocuğun ayartıp işten vazgeçirdiği zavallılardı
diye içinden geçirdi. Davies bu genç delikanlının peşinden fabrikaya
girmiş içerde dört futbol sahası büyüklüğünde düz ayak depoya
gelmişlerdi genç delikanlı isim listesinin olduğu dosyayı ordaki bölüm
şefine verip uzaklaşmıştı,Bölüm şefi gelenleri üç bölgeye ayrıp
Davies'inde bulunduğu on kişilik bir gurubu en dipteki hangarın yanına
getirmiş ordaki şefe teslim etmişti artık Davies burda
çalışacaktı,yapılacak işte sevkiyat elemanlığıydı yani kısaca ''Hamal'
hangara yanaşan araç boş gelmişse hemen sıra sıra yanlarına getirdikleri
kolileri bu tırlara düzgün bir şekilde yükleyecekler,eğer hangara kendi
bölüm kapılarına dolu gelen tır olursa onlarıda tahta paletlerin
üzerine düşmeden dizip aracı boşaltacaklar. Saat on olmuş koskoca
hangarda bir düdük sesi yankılanmaya başlamıştı Davies şaşkın şaşkın
elinin tersi ile terlerini silerken çalan sesi anlamaya çalışıyordu bu
on dakika çay ve dinlenme molasıymış herkes kapının önüne çıkıp
sigaralarını tüttürmeye başlayınca bu kadar çok kişinin sigara içmesini o
kadar yadırgadı ki halbuki onların liderlerinin sigara konusundaki
ısrarını ben bile biliyorum ya bunlar niye içiyorlar ki? diye
düşündü,Mutlaka bunlarda o çapulculardan olmalı işte tepkilerini böyle
veriyorlar büyük ihtimalle iştede az çalışıp ihracata balta vuracaklar
zaten hiç birinin suratı gülmüyor hepsinin suratı beş karış asık şekilde
çalışmıyorlarmıydı? derken bir düdük sesi daha duyuldu herkes hemen
yerlerini aldılar bu düdük olayı ilerleyen zaman içinde bir kaç kere
daha oldu öğlen yemeği,ikindi molası,akşam yemeği...iyi ama ne zaman
paydos edilecek ki? Davies nerdeyse takatten kesilmişken saat yirmi
iki'de bir zil sesi daha çaldı herkes lavaboya koşup soyunma
dolaplarının yanına varmıştı bile,ama onun daha kendine ait soyunma
dolabı da yoktu ama neyse zaten yorgunluktan yıkılmak üzereydi şimdi
bunla uğraşamazdı,Usta işciler kartını basıp çıkarken bu gün ve bir kaç
gün önce işe girenler usta başının getirdiği dosya kağıdından isimlerini
aramaya başlamış ismini gören imzasını atıp dışarı çıkıyordu iyi ama
servisler nerede?Yeni girenler imzalarını atana kadar kartını basıp
çıkan usta işciler servislere binip evlerinin yolunu tutmuşlardı bile
peki bu işciler neyle gidecekti evlerine?. Kendilerine cevap verebilecek
yetkiliyi bulamadıklarından bazıları küfür ederek otobüs duraklarına
bazılarıda tramvay yoluna akşamın zifiri karanlığı ve soğuğu eşliğinde
hızlı hızlı yürümeye başladılar,tabii söylenerek.Davies ilk kez bu
ağzında sigara tüttürüp görevliler hakkında ileri geri konuşan işcilere
hak verir gibi oldu hatta bir iki lafa ucundan bile katıldı. Davies
ertesi sabah zor kalktı her yeri tutulmuş nerdeyse kolunu bile
kaldıramıyordu,yinede acele giyinip kahvaltı bile yapmadan otobüs
durağına varmış,kabataştan da tramvaya binmiş ama yinede on beş dakika
geç kalmıştı kapıda isminin olduğu kağıdı imzalamış ama ustabaşı daha
ikinci günden geç kalmasını kabul edilecek bir şey olmadığı ikazını
yapıp bir daha geç kalırsa hiç gelmemesini söylemişti peşindende bir
saatlik yövmiyesinin kesileceğini sert bir dil ile belirtmişti,o da
biliyor işe geç kalınmaması gerektiğini ama servis olmadığını yolunun da
çok uzun olduğunu söylemesine rağmen fırçayı yemekten yinede
kurtulamamıştı.Bu yoğun tempo nerdeyse bir ay'a ulaşmak üzereydi halbuki
ingilterede sabah erkenden iş başı öğleden sonra paydos sonra pub'da
arkadaşlarla bir kaç kadeh içip akşamları isterse kız arkadaşı ile
discoya dans etmeye giderek çılgınca eğlenecek enerjiye sahipti ya
şimdi?. Eve adımını atar atmaz üstünü bile değişemeden kendini yatağa
atıyor,çalışmadığı pazar günü gerçi üç pazar mesai yapmışlardı sadece
tek pazar dinlenmişler onda da evden dışarı adımını atamamıştı artık
eskisi gibi yüzü de gülmüyordu...En sonunda maaş günü gelmiş eski
işcilerin hepsine banka kartı çıkarılmış onlar fabrikanın içinde de olan
atm'lerden paralarını çekerken Davies ve birlikte işbaşı yaptıkları
işciler bir sıra olarak dizilmiş şeflerinin önündeki ciltli deftere
aldığı notlara göre mesailerini hesaplayıp imza karşılığında paralarını
almaya başlamışlar ama her sırası gelen itiraz etmeden imzasını atmıyor
bir kısmı küfür ederek bir daha gelmeyeceğini sert şekilde
bağırıyordu,sıra Davies'e de gelmişti o bir ay boyunca iyi mesai yapmış
birde maaşı eklenince hep hayalini kurduğu boğazdaki denize sıfır yalıyı
ve tarabya otelinin önündeki limanda bağlı olan beyaz renkli kuğu gibi
yatı almak için iyi bir birikim yaptığının düşüncesi ile hiç sorun
çıkarmadan şefin gösterdiği yeri imzalamış şimdi şef ona verecek maaşı
hesaplıyordu işte hesap bitmiş.maaşı asgari ücretten hesaplanmış,yaptığı
mesailerden üç kere on ila onbeş dakika geç kalmış bunları birer
saatten hesaplanıp üç saati kesilmiş eline geçen maaaş iki asgari ücret
parasına eşit olunca nerdeyse dili tutulmuş hiç birşey söyleyemeden
maaşını alıp dışarıya kendini zor atmıştı.Kapının dışında birlikte
çalıştığı arkadaşını görmüş şu ana kadar hiç yapmadığı bir şeyi yapmış
ondan bir sigara isteyip sanki tiryakisiymiş gibi derin derin çekmeye
başlamıştı. İyi ama bu para ev kirası mecburi
masraflar,su,doğalgaz,yemek,yol...tamam ama neye yetecek? ya hayalinde
ki yalı,ya beyaz yat?Sigarasından bir derin fırt daha çekince gözlerinin
önüne her şeylerini bilen onlara her yolu öğreten liderin sen de mi?
sigara ha? diyen sert bakışı geldi ona bakarak ''iyi de sen benim
liderim değilsin ki?''diyebildi anca...Birden aklına o bir ay boyunca
yaşadığı bir kaç olay geldi. Bir kaç eski kadrolu işciye yalan
bahane öne sürerek tazminatlarını vermeden işten çıkarıldıkları nı
bildirdiler,sözde bunlar işte ileri geri konuşup işcilerin çalışmasını
engelliyor işleri aksatıyorlarmış gidin iş mahkemesine verin
kazanırsanız bir kaç sene sonra gelin bizde sizin bir kaç kuruşunuzu o
zaman veririz şimdi gidin mahkeme mahkeme uğraşın diye birde alay
etmedilermi? halbuki o çıkarılan işcilerden birisi ile birlikte
çalışıyor molalarda bazen sohbet de ediyordu,yeni çocuğu olmuş
masrafları artmış başka yerde iyi iş bulamadığından burada mecburen
çalıştığını biliyordu ama bir şey daha biliyordu mesai saatinde tüm
gücüyle çalışıp işini yapıyordu bir kere bile işe geç kalmamıştı hatta
izin bile isteyemiyordu.Bu işcilerin çıkarılma sebebi eski işci olmaları
tazminatları daha da yükselmeden fabrika'daki üst yönetim bunlardan
kurtulmak istemişti,onlarda biliyordu mahkemeyi işcinin kazanacağı ama
bırak uğraşsınlar geride kalan işcilerde fazla ses çıkarmadan her
istediklerini yapsın.zaten artık kadrolu işci alımını da
durdurmuşlar,anlaştıkları tanıdık bir paravan şirket ile fabrikaya
sigortasız hiçbir hakka sahip olmayan taşeron işci yığmaya başlamışlardı
işte davies'te taşeron bir işciydi.Peki fabrikaya bu önlemi aldırmaya
sebep olay ise fortklift ile en yüksek raflara ürünler dizilecekti
yukarda çalışan işcilerden biri sendeleyip aşağı yuvarlanınca hemen
hastaneye kaldırıldı,Usta başı diğer işcilere dikkatli olmaları için
bağırınca eski bir işci düşen ürün değil insandı bir can dı o bir
can!... diye bağırmış peşinede bunun hesabını vereceksiniz diye
söylenmişti,işte fabrika yönetimi hem eski işcilerden hemde kadrolu
işcilerden kurtulmak için birer birer eski işcileri çıkarmaya
başlamıştı,böylelikle işcilerden kaynaklanabilecek sorunlarlada
uğraşmayacaklardı zaten onların yaptığı işi yeni giren bir acemide
yapmıyormuydu? Davies'in hayalleri yıkılmıştı bu ülkeye niye
gelmişti?Kim onu yüreklendirmişti?Hani genç dinamik,çalışkan,güçlü bir
ekonomiye sahiptiler?hatta onların liderleri nasılsa ekonomide bir dev
oldukları için ekonomiyi bırakmış sarayında duştakabin oğullarının
yanında kendince güçlülük başkalarına göre değişik anlam ifade eden
şeyler icat etmiş sırıtarak bol bol resimler çektirmiyormu?nerde bu
ülkede gülümseyen insanlar?Tv ler aynı yine. Aydın denilen birileri
binbir takla ile kimsenin aklına hayaline gelmeyecek kelimeleri
cümleleştirip her şeyi toz pembe göstermeye devam ediyorlar.her şey
tamam ama sokaklarda delik ayakkabılı,dilenen,parasızlıktan maaşa ve üç
beş erzak kumanyaya bağlanan bu insanlar nerden çıktı,peki o neydi öyle
bu güzel şehirde'ki bir amerikan yiyecek sektöründe karnı aç olduğu
için çöpe atılacak zengin züppelerin masada bıraktığı patatesleri yemek
zorunda kalıp bir ton sopa yiyen o ufak çocuğu izlerken yüreği gerçekten
sızlamayan (sızlasa müdahale ederler)insan müsveddeleri...yoksa yoksa
gezi'de terörist diye alnının ortasına ateş edilen küçük Berkin terörist
değil de sahiden de ekmek mi almaya gidiyordu?terörist diye annesinide
yuhalatmak hayır hayır bu olamaz,olamazzz...Diye bağırırken Davies'in
suratına okkalı bir tokat yapıştı nerdeyse oda'da bu ses yankı yaptı
gözlerini faltaşı gibi açan Davies'in şaşkınlığı bir kat daha da arttı
ama yüzünde beş parmağın izi olmasına rağmen gözleri ışıl ışıl parlamış
yüzüde gülüyordu birden annesinin boynuna sarılıp kahkahalar ile gülmeye
başladı annesi ise ''Bir daha elinde kumanda yatakta üstünü açık
vaziyette yatma,Çok etkileyici bir rüya gördün anlaşılan,bak nasılda
terlemişsin hasta olacaksın oğlum..hadi uyan işe geç kalacaksın londra
metrosu kalkmak üzere...''Halbu ki Davies annesini dinlemiyor bir yandan
kahkahalar ile gülerken annesinin yanaklarını ellerini hala büyük bir
sevinçle öpmeye devam ediyordu...
İ.dere
Not: Kısa öykü tamamen hayalidir,mizahi kurgu olarak yazılmıştır.
İ.dere

İsmail Dere Şimdi uyuyabilirim ''atanmışın biri avrupalıların işsizlerini ülkeme çağırıyor sanki burada bizler aç değilmişiz gibi,içime oturduydu,Hep onlarmı bizimle kafa bulacak. bir kurgu kısa öykü yazısı ile içimi dışarı çıkarttım,şimdi uyuyabilirim''
— uykusu gelmiş hissediyor.
Not: Kısa öykü tamamen hayalidir,mizahi kurgu olarak yazılmıştır.
İ.dere

İsmail Dere Şimdi uyuyabilirim ''atanmışın biri avrupalıların işsizlerini ülkeme çağırıyor sanki burada bizler aç değilmişiz gibi,içime oturduydu,Hep onlarmı bizimle kafa bulacak. bir kurgu kısa öykü yazısı ile içimi dışarı çıkarttım,şimdi uyuyabilirim''
— uykusu gelmiş hissediyor.
http://www.aridunyasi.com/kanser-tedavisi-propolis-ari-sutu.html
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder