29 Eylül 2011 Perşembe

GÜNLÜK


New-york‘ta bir grup iş arkadaşı, yemek molasında dışarıya çıkar. gruptakilerden biri kızılderilidir. insan kalabalığı, korna ve siren sesleri, yoldaki iş makinelerinin çıkardığı gürültü arasında ilerlerken, kızılderili, kulağına cırcır böceği sesinin geldiğini söyleyerek böceğin yerini tespit etmeye çalışır. arkadaşları, bu kadar gürültünün arasında bu sesi duymasının mümkün olmayacağını, kendisinin öyle zannettiğini söylerler. içlerinden biri onunla kalır ve aramasına yardım eder. kızılderili, kulağını kabartarak belli bir yöne yürür, arkadaşı da onu takip eder. nihayet, binaların arasındaki bir tutam yeşilliğin arasında öten bir cırcır böceği bulurlar. arkadaşı, şaşırarak “bunu normal bir insan duyamaz. sende bir fevkaladelik var. bu sesi nasıl duydun?” der. kızılderili, bu sesi duymak için insanüstü güçlere sahip olmaya gerek olmadığını söyler. arkadaşının inanmadığını görünce de cebinden çıkardığı bozuk parayı havaya fırlatır. madeni paranın, kaldırıma düştüğünde çıkardığı ses, cırcır böceğininkinden fazla değildir. ama birçok insan sesin geldiği tarafa bakarak, paranın ceplerinden düşüp düşmediğini kontrol eder. kızılderili gülümser ve şöyle der: “önemli olan, nelere değer verdiğin ve neleri önemsediğindir. her şeyi ona göre duyar, görür ve hissedersin.”
(Son ağaç solduğunda, son ırmak kuruduğunda ve son balık öldüğünde ! beyaz adam paranın yenmediğini öğrenecek... Kızılderili atasözü)

Hiç yorum yok: