30 Kasım 2010 Salı

günaydın

** Günün güzeldi değil mi? Akşamın da güzel olsun.. Yemeğin ne olursa olsun, masanda illaki kumaş örtü olsun.. Saklama tabakları, bardakları misafire Sizden ala misafir mi var bu dünyada Ailecek kurulun sofraya, öyle acele acele değil, vazife yapar gibi hiç değil, Şöyle keyife keyif katar gibi, lezzete lezzet katar gib...i, eksik bıraktıklarını tamamlar gibi tadına var akşamının.. Gece evinde, dostların olsun Sohbetin yemeğin, kahkahan olsun..



CAN YÜCEL
*************
şiir
 
Bunca yıl sonra, ben vazgeçtim



Buralarda yaşamaktan deyip,


Geri gelse Orhan Veli...


Gelir mi gelir...


Özlemişse İstanbul’unu


...Kimse tutamaz onu oralarda...


Hadi geldi diyelim, geldi de...


Şiirlerinde biraktigi gibi


Bulabilir mi Istanbul’unu...


Şimdilerde çingirak çalmiyor sucular


Ne kayikhaneler var yalilarda


Ne fistik agaçlari kaldi tepelerde...


Suya degmiyor bir kadinin ayaklari


Yosmalar bile geçmiyor kaldirimlardan


Tramvaylar tarihe gömüldü çoktan...


Kapali Çarşi’yı, hisarları görünce


Evet işte burası diye sevinir de


Ne yaptınız benim Galata köprüme


Diye sormaz mı önüne gelene...


Onca gürültünün arasından


Duyabilir mi lodosların uğultusunu...


Kız kulesi, Galata kulesi dururken


Şiir yazar mı camdan kulelere...


Ya Rumeli Hisarı’na oturup,


Bir türkü tutturmaya kalkar da


Sesini kendine bile duyuramazsa...


Asıl güzelim boğazın üzerindeki


Demir yığınlarına ne der görünce...


Hele üstünden yürüyerek değil de


Sadece arabayla, üstelik de parayla


Geçmeyi kabul eder mi acaba...


Hiç sanmıyorum...


Sevgili Orhan Veli sakın gelme


Kal orada desem, küsersin biliyorum...


Beni dinlemeyip gelirsin


Onu da biliyorum...


Bak dostum, çok istiyorsan gel


Bizler de seni özledik aslında...


Ama sana göre hiçbir şey


Kalmadı ki; İstanbul’da...


Bu arada unutmadan,


Şiirlerinin bazilari şarki dilimizde


Bir çogu da ezberimizde...


Onlarda yaşiyoruz Istanbul’u...


Senin ceplerin kevgir gibi delikti


Yine de umutlarınla avare ve mutlu


Dolaşırdın İstanbul sokaklarında...


Bizler paraya taptık senden sonra


Bir de dikdörtgen şeklindeki beyaz cama...


Bu yüzden sinirli, umutsuz ve mutsuz


Dolaşıyoruz bütün sokaklarda...


İstanbul sokakları da dahil buna...


Oysa biz de Süheyla’ya vurulmak


Eleni ile öpüşürken görülmek


Yüksek kaldirimdan güpegündüz


Melahat’i alıp, Alemdar’a gitmek


Kafaları çekip, çekip Galata’ya dadanmak


Mualla’yı sandala atıp, ruhumuzda


Hicranını söyletmek isterdik...


Biliyor musun? Artık kız çocuklarına


Süheyla, Eleni, Melahat, Mualla


Benzeri isimler verilmiyor sıkça...


Senin iki adın ise hala revaçta...


Daha anlatacağım çok şey var sana


Geldiğinde çok ama çok


Dikkatli olmalısın dostum...


Sen görmeyeli her şeyi abarttık biz


Belediyenin çukurları bile abartılı


İnan ki; rekora koşuyor belediye


Çukur kapatmama rekoruna...


Birinden kurtulsan bile


Ötekinden kurtulman imkansız...


İnsanları bir görsen, çılgın gibiler


Neredeyse boğaz boğaza yaşıyorlar


Sayıca da bir hayli fazlalaştılar...


Binaları görsen küçük dilini yutarsın


Bir de arabalarımız var ki;


Gözlerine inanamaz, şaşar kalırsın


Yerli, yabancı, tüplü, tüpsüz


Körüklü, körüksüz, tek katlı, çift katlı


Gündüz vakti caddelere sığmıyorlar


Akşam olunca da boncuk gibi diziliyorlar


Her sokağın iki yanına çift sıra...


Vallahi doğru söylüyorum...


Yine de istiyorsan gel


Günah benden gitti dostum


Uyarmadı diyemezsin...


Meraklandın biliyorum


Hiç yolu yok geleceksin


Onu da biliyorum...


Anlatmayı unuttuklarım da


Vardır mutlaka...


Onları da gelince görürsün...


Beğenmezsen İstanbul’umuzu


Geldiğin yere geri dönersin belki,


Belki de; kederli bir balık olarak,


Sonsuza dek kalırsın, rakı şişesinde...





Hiç yorum yok: