26 Ekim 2010 Salı

KARACAAHMED


yahya kemalin asude bir bahar ülkesi olarak tarif ettiği ölümün geliş şeklinin şeb-i aruz olduğuna inandığım durmuş hocanın da yeri artık karacahmet...

türk"e dair sözü olan bu büyük insanı bu millet unutmayacaktır...
damıttığı fikirler her gün yeniden yeşerecektir bir milliyetçinin bağrında...
ne diyor rindlerin ölümünde yahya kemal;
"hafızın kabri olan bahçede bir gül varmış;
yeniden her gün açarmış kanayan rengiyle.."
durmuş hocamızın hatırasına,
kendisi gibi mütefekkir olan,
şairimiz üstad necib fazılın şiiri.
*************
KARACA  AHMET
deryada sonsuzluğu zikretmeye ne zahmet!..
al sana, derya gibi sonsuz karacaahmet!...
göbeğinde yalancı şehrin, sahici belde;
ona sor, gidenlerden kalan şey neymiş elde?..
mezar, mezar, zıtların kenetlendiği nokta;


mezar, mezar, varlığa yol veren geçit, yokta...
onda sırların sırrı: bulmak için kaybetmek...
parmakların saydığı ne varsa hep tüketmek...
varmak o iklime ki, uğramaz ihtiyarlık;


ebedi gençliğin taht kurduğu yer, mezarlık...
ebedi gençlik ölüm, desem kimse inanmaz;
taş ihtiyarlar, servi çürür, ölüm yıpranmaz.
karacaahmet bana neler söylüyor, neler!..


diyor ki, viran olmaz tek bucak, viraneler...
zaman deli gömleği, onu yırtan da ölüm;
ölümde yekpare an, ne kesiklik, ne bölüm...
hep olmadan hiç olmaz, hiçin ötesinde hep;


bu mu dersin, taşlarda donmuş sukuta sebep?..
kavuklu, başörtülü, fesli, başacık taşlar;
taşlara yaslanmış da küflü kemikten başlar!..
kum dolu gözleriyle süzüyor insanları;


süzüyor, sahi diye toprağa basanları...
onlar ki, her nefeste habersiz öldüğünden,
gülüp oynamaktalar, gelir gibi düğünden...
onlar ki, sıfırlarda rakamları bulmuşlar,


fikirden kurtularak, ölümden kurtulmuşlar...
söyle karacaahmet, bu ne acıklı talih!
taşlarına kapanmış, ağlıyor koca tarih!..
(üstad necib fazıl kısakürek)

Hiç yorum yok: