4 Ekim 2010 Pazartesi

Günaydın

Emre, bir martının sağ omzunun üzerinden geçerek havalanmasını seyretti. Yere oldukça yakındı. "Keşke uçabilseydim, ne kadar muhteşem olurdu." diye düşündü. Martı, bir ağacın ardından gözden kayboldu. Yalçın, kuşun kaybolduğu mavi gökyüzüne baktı.

Paat! diye bir ses bomba gibi kulağını çınlattı. Daha kafasını çevirmeden bir şey sol ayak bileğini sıyırarak yere düştü. Ayağına değen şey bir sıcaklık hissetmesine neden oldu.
Sağ tarafta kalabalığın arasından bir ses "Emre" diye seslendi. Babasıydı. "Ne yapıyorsun? Dikkat etsene, o topu yakalayabilirdin." dedi monoton bir sesle. Yalçın ellerini iki yana indirerek kalabalığa boş gözlerle baktı.
" O topu yakalayabilirdin." babasının sesi hâlâ çınlıyordu kulaklarında. Bu sahnedeki çocuğun yaşadığı kalp yarası aslında çokça konuşulmasına rağmen pek de doğru anlaşılmayan öz-saygı konusunun sadece küçük bir kısmını yansıtır. Yukarıda anlatılan olay Ana-babaların nasıl bir anda hata yapabileceklerine çok açık bir örnektir. İşin aslı Emre atılan topu yakalayamazdı. Mümkün değildi. Ters tarafa bakıyordu. Futbol oynayan her çocuk kendilerine yapılan her vuruşu, eğer mümkünse yakalayabilir. Yalçın topu kaçırdığını biliyordu, kimsenin söylemesine gerek yoktu. Nedenini de biliyordu; dikkatini oyuna vermemişti, hayal kuruyordu. Belki futbol oynamak onun için o kadar önemli değildi. Belki de resim yapsa, babasıyla balığa çıksa daha iyi olurdu. Ya da topun kendisine atılmasını beklerken o uzun aralıkları geçirmek çok zor geliyordu. Koordinasyonunun tam olarak gelişmediği ve daha fazla dikkatli olsaydı da topu kaçırabileceği bile düşünülebilir.
Çocukların yapabileceklerinin en iyisini yapmalarını garantilemeye çalışırken ana-baba olarak bazen bunun ne anlama geldiğini unuturuz. Becerilerin elde edilmesi çocuğun gelişiminin bu duruma hazır olmasını gerektirir.
Anne-baba olarak çocuklarımızın verilen görevi yerine getirirken sarf ettikleri çabalarına gösterdiğimiz tepkilerimizi yansıtırken daha iyi olabiliriz. Onlara tepkimizi yansıtırken bir çok mümkün ve uygun yol vardır. Örneğin yukarıdaki örnekte belki de babanın hiçbir şey söylememesi daha iyi olurdu. Daha sonra çocuğun gerilimi azaldığında "Bugün oyunda çok dikkatini toplamakta güçlük çektin sanırım." ya da "Şanssızlık yavrum. Gençken bazen ben de futbol oynarken dikkatimi toplayamıyordum.", diyebilirdi. Her iki karşılık da durumun yetişkin tarafından anlaşıldığının bilinmesine ve ileride olayla ilgili bir tartışma ortamının hazırlanmasını sağlayan gerçekçi değerlendirmelerdir.


Bu yüzden, çocuğumuzun performansını değerlendireceğimiz durumlarda önce, kendimize şu soruları sormalıyız.


1. Söylemek istediğim şey gerçeğe uygun mu?


2. Çocuğum bu işi yerine getirebilir mi?


3. Çocuğum bu işi yapmak istiyor mu?


4. Onu eleştirmeden, çocuğumu nasıl cesaretlendirebilirim.


Bugün dünya çocuk günü ve gün tüm çocuklarımıza armağan olsun...


Hiç yorum yok: