15 Haziran 2010 Salı

MEVLANA VE HACIBEKTAŞ






ERENLER
''Adamın birisi elde ettiği haksız kazançtan dolayı huzursuzluk duyar ve kendini aklamak için parasıyla inek alıp bağışlamaya karar verir.Ne yapacağını düşünür ve Mevlana'nın yanına gider,olanları anlatır,ineği kabul etmesini ister ama umduğu gibi olmaz.Mevlana;dergahındakilere haram yediremeyeceğini,bu yüzden bu ineği kabul edemeyeceğini söyleyip kapıyı gösterir adama...Adam ne yapacağını düşünür ve ineği alıp Hacı Bektaş-ı Veli'nin yanına gider,ineği kabul etmesini rica eder ve istediği gibi olur.Adam bu haramdan kurtulduğu için çok sevinir ancak merakını yenemeyip Hacı Bektaş-ı Veli'ye;ineği daha önce Mevlana'ya götürdüğünü fakat kabul görmediğini,kendisinin neden kabul ettiğini sorar; ''Mevlana şahindir leşe konmaz,biz ise akbaba gibiyiz onun yüceliğine ulaşamayız'' der...Adam Hacı Bektaş-ı Veli'nin ne demek istediğini tam anlayamamıştır ve Mevlana'nın yanına gider.Mevlana'ya,sen ineği kabul etmedin mübarek,ama Hacı Bektaş-ı Veli kabul etti der ve cevap bekleyen meraklı gözlerini Mevlana'da sabitler.Mevlana gülümser adama ve; ''Onun gönlü okyanus gibidir bizimkisi ise bir bardak su,senin haramın onun ummanında kaybolur ama bizim bir bardak suyumuzu kirletirdi'' der...''
İnsanoğlu hayattan daima daha azını alır ve bu azın daha azı insanı hem maddi hem de manevi anlamda dilendirir...Dün gece sıcak yatağımda oturmuş,perdeyi aralamış sefilce yağan yağmuru izliyordum ve insan hayatının düşündüğümüz kadar değerli olmadığı yerleri farkettim yeniden;sokaklar...Üşüyen,titreyen bir kaldırım serserisi,her yağmur yağdığında ortaya çıkıp uzun paltosuyla hızlıca yürüyen adamın silueti ve Agathe Chiristie sendromu ile tek vücut olmuş,ne tarafa gideceğini bilmeyen vicdan azabımı izliyordum pencereden...Sarhoş kaldırım serserisi kendisi için en büyük mutluluğu arayıp durmuş hayatı boyunca ve onu içkide bulmuş,her yağmur yağdığında ortaya çıkan esrarengiz,uzun pardesülü adamın yalnızca bir roman karakteri olduğunu biliyorum ama yine de bana kendimi İrlanda'da hissettiriyor=))Ve gelelim benim vicdan azabıma,arkasından konuştuğum ama arkamdan beni savunan bir yaren...Belki doğruları söyledim ama ne gerek vardı ki konuşmaya,her zamanki gibi güldürseydim insanları,onları hayatın sıradanlığından alıp geyik apartmanında çarpsaydım yüzlerine esprilerimi de açmasaydım ağzımı...Söylediklerim doğru da olsa pişmanım yaptığımdan ve vicdan azabımı gece ansızın arayan annemle paylaşınca bana yukarıda anlattığı hikaye gösteriyor ki asla gerçek bir dost olamayacağım.insanlar beni dost bilse de,aslında uçaklarda ya da otobüslerde yanlarına oturan tek kullanımlık arkadaşlarından farksız değilim sanırım ya da en azından şimdilik öyle hissediyorum...
Not:Çok duygusal ve sıkıcı bir anlatım oldu farkındayım ama içimi dökmem yıllar sonra bu yanlışımı hatırlamam gerekiyordu o yüzden his arşivimde kalsın istedim...Tanrı hala cennette ve her yer cennetse Tanrı her yerde...Öpücükler...

Hiç yorum yok: